16 Ekim 2011
Levend Kılıç
Fikret Uçar
39°56’57.98″N, 30°39’32.11″E
Geçen haftanın tadı damağımızda niyetimiz tam, çoşkumuz doruklardaydı. Lâkin “Roling Stones’un (You can’t always get what you want) bir şarkısında dediği gibi ‘Her zaman istediğimiz olmuyor”… Baktık ki Faruk Doktorum’un ameliyatı var, Armağan Doktorum, nöbetçi ve de bir de yakını vefat etmiş. İşler şekil değiştirdi… Levend hocamla görüştük, sanki ne yapalım bu pazar da böyle geçirelim derken, dedik vuralım yolara, Barış kamp yapmış oralara bir göz atalım. Hem taa Amerikadan izleyenimiz var, takip eden sevenlerimz her pazartesi, bu hafta sonu da şuraya gitmişiniz diye anlatıyorlar… Sorumluluk duygusu tembelliğimizin önüne geçti. Levend hocamın da motivasyonuyla yağmurlu ve sisli bir pazar günü sardırdk Hekimdağının ardına. Tandır’ı geçince ilerdeki 26-025 nolu (39°56’57.98″N, 30°39’32.1) ” tabeladan döndük sola. Kamp yapanlar toplanmaya başlamıştı. Barış da yeni bir maceraya akmış, sanırım yağmur herkesin keyfini kaçırmış…
Arabayı yol kenarında bırakıp sardırdık araziye, yağmur ciseleyerek eşlik etti yolumuza, kızaran meşeler iyiden iyiye hissettiriyor artık Sonbaharı. 2 saat 45 dakikalık güzel bir yürüyüş yaptık. Ardından Dağküplü köyündeki kahvede mola verip, duble çaylarımızı yudumladık… Eskişehir bizi beklemiş ıslak-gri bir pazar günü. Kavuştuk birbirimize, hiç ayrılmamışcasına…
9 Ekim 2011
Armağan Başlı
Faruk Ildız
Levend Kılıç
Fikret Uçar
Sabah 7 gibi ekip Batıkent’ten çıktı yola. Faruk ağabey’in x3 gelin gibi süzülerek bizi uzaklaştırdı Eskişehir’deki dertlerimizden… Ormangüzle yoluna doğru tırmandık ve köy girişindeki çeşmenin önünde bıraktık aracımızı. Yanımıza hafif nevale alarak yola koyulduk. Amacımız köyün içinden ormana yollanmak, köy mezarlığının yanından olgun eriklerimizi yedik, turuncu erikler sonbaharın hüzünlü tadını bıraktı dudaklarımızda. Doğa yeni bir dönemeçteyim der gibi kızıl, sarı, toprak sarıları ve turuncuları serpiştirmişti çılgın yeşillerin yanına…
Bizim geldiğimize pek bir sevindi sarıçam, göknar, akağaç, göknar, ladin, meşe ve diğerleri. Biraz daha parlatalım yapraklarımızı, daha bir ışıltı saçalım der gibi, yıkadılar yapraklarını indiren yağmurda. Sohbet de koyu mu koyu, özlediğimiz dostluk ve birliktelik doğanın içinde yeşerdi biranda. Dönüşte Ormangüzle bahçelerinden bir ses işittik, “Enişte”!.. bizim dayı Ormangüzlenin ileri gelelerinden, onunla da haşır neşir olduk, hal hatır sorduk. 69 yaşın enerjisiyle bahçeden fırladı, bizimle arabaya kadar yürüdü. İki lafın belini bükelim dedik, sohbeti koyulaştırdığımızda ayrılık vakti gelmişti…
Lodosun bizi bozmasına izin vermeye pek niyetimiz yoktu. Çeşme başındaki güzel ve sağlıklı bir atışırmanın ardından Eskişehir’e yönlendik. Hayata bir çizik daha atmış olmanın verdiği keyifle evlerimizin yolunu tuttuk…
Sağlık ve sevgiyle
20 Mart 2011
Armağan Başlı
Levend Kılıç
Fikret Uçar
Tevfik Başlı
Barış Sütken
Sarp Sütken
Öğlen gibi çıktık yola bu sefer, saat bir. Hava biraz boz bulanık, ama yüzlerimizdeki sıcak gülümseme ısıttı gökyüzünü. Rota konusunda herzamanki kısa mütala, ver elini Yazılıkaya. Seyitgazi’den kasap alışverişi ekmek falan derken, aracı park edip yürüyüşe geçtik. Vadi büyüleyici taşların üzerindeki liken ve yosunlar tadına doyulmaz bir renk cümbüşüne sokmuş doğayı. Bir sanat galerisinin yontu bölümünde gibiyiz. Çevremizde biçimerin senfonik çeşitliliği…
Doğanlıkale tarafından dolaşarak çamurda bata çıka arabamıza varıyoruz. Bazı ekip üyelerinin karnı zil çalıyor… Hemen kısa bir tur ve bu konunun uzmanı Barış bizi göl kenarında şiir gibi bir yere götürüyor. Ateşi yakıp oradan bulduğumuz mermerin üzerinde yapmayı kararlaştırıyoruz etleri ve sucuğu… Hızlı bir sterilizasyon… ve çazırtı muazzam. Yoldan aldığımız lüx ekmek fırını somunlarını yarıp götürüyoruz. Mutluyuz… Şükrediyoruz sağlığa dostluğu, doğaya… Ardından meyvelar soyuluyor Allah ne verdiyse, biraz da Eti’nin gofretlerini paylaşıyoruz. Hava da kurşuni bir tonda cephe veriyor yolumuza. Arkada kısa kestirmeler yapan ekip üyeleri, yola ve sohbete konsantre ekip üyeleri, dikkatli ve deneyimli kaptanımız hepbirlikte yolumuzu tutuyoruz evlerimize, felekten çaldığımız yeni bir günün mutluluğuyla içimiz sımsıcak …
16 Ocak 2011
Armağan Başlı
Faruk Ildız
Levend Kılıç
Tevfik Başlı
Fikret Uçar
Ekibimiz sabah saat 10:00’da Batıkent’de buluştu. Faruk Agabeyin dört çekerine doluşup yolda kurduk günün planını, Eskişehir’in diğer yönüne doğu tarafına yollandık. Önce köy fırınından nar gibi kızarmış scooter motosiklet tekerleği boyutunda bir ekmek ve tavsiye edilen kasaptan sucuklarımızı aldık. Muttalıp, Hekimdağ sonrası sardık dağlara. Rotamız Avlakkaya mevki veya Fatoş Hanımın çiftliği olarak da anılan bölge. Güzel bir yürüyüş, minik şelaleler ve heykelimsi kayalar arasında doğanın keyfine vardık. Molamızda sucuk,çay, aromalı filtre kahve, meyva gibi dünya nimetlerini tatdık. Üç kişi çıktı karşımıza, makosen ayakkabılı elinde naylon poşetli. Üstünde bulunduğumuz arazinin tapu sahibi olduğunu söyledi en yaşlıları, bu yörenin maden’ini işlettiğinden ve çıkan malzemenin kalıp işinde kullanıldığından sözetti. Kalın salıcakla diyerek ayrıldık.
Geldiğimiz yoldan huzur dolu bir yürüyüşten sonra aracımızın yanına geldik, bir çay molası da burada verdikten sonra Pazar gününün kalanını yaşamak üzere huzur ve mutlulukla evlerimizin yolunu tuttuk…
7 Kasım 2010
Armağan Başlı
Fikret Uçar
Barış Sütken
Evren Uçar
Sarp Sütken
Öğlen saat 12:30 gibi Batıkent’ten yola çıktık. Bu kez yarınların doğa dostu “Bağlasan Durmaz” ekibine ışık tutmak için yeni nesili de yanımızda. Şansımıza pırıl pırıl bir hava, yolumuz açık. Gençler çok heyecanlı, arabada birbirlerini daha iyi tanımaya ve paylaşmaya çalışıyorlar. Rotamız Eskişehir’in Kuzey Batısı Hekimdağ üzerinden Sakarya nehrinin aktığı vadi. Sırasıyla Tandır, Dağküplü ve Küplü Köylerinden sonra vadiye inmeye başladıkca iklim daha da yumuşadı. Aracımızı maden yolu girişinde uygun bir yere bırakıp bütün teşkilatımızı da yanımıza alarak tırmanmaya başladık. Genç ekip mutlu ve mesut, olaya dahil olumuş görünüyor. Yolda bulduğumuz mantarlar likenler çevresinde kısa molalar verip inceleme yaparak ilerliyioruz. Maden girişine vardığımızda yaklaşık 150 metre yükselmiştik bile. alanda çevreye yayılmış kalsedonlar ve maden kamyonlarına yol gösteren küçük metal tabelalar mevcut. Madencilerin kazdığı oyuklardan büyük taşları çıkardıkları görünüyor. Mavi ve mor kalsedonların küçük kırıkları bile çok güzel, eminiz saydam olanları işlendiğinde çok güzel takı malzemesi olur.
Gençler küçük tepelere tırmanarak arazinin tadını çıkarıyorlar. Şimdilik sevmiş ve eğleniyor görünüyorlar. Tepeye çıktığımızda ikinci bir kazı alanı çıkıyor karşımıza. Biraz daha çevreyi inceleyerek gezindikten sonra aşağıya doğru bırakıyoruz kendimizi. Doğal güzelliklere yaklaştığımızda fotoğraflayarak bu güzel anları ölümsüzleştirmeye çalışıyoruz. Aşağıya indiğimizde çantalarımızdaki nevalenin hakkını vermek için su kenarında bir yer belirlemeye çalışıyoruz.
Görünen o ki küçük bir akarsudan karşıya geçmek hem yakacak açısından hem doğa örtüsünün zenginliği açısından bize daha keyifli imkanlar sunacak. Kayalar büyük ve suyu geçince arazinin eğimi oldukca dik. Genç nesil araç içinde çok heyecanlı off-road yapalım diye bağrışıyorlar. Sevgili Barış, araçı tüm arazi koşullarına göre hazırlayarak dalıyoruz suya… Biraz tangırtı ve geçiş güzel ancak sudan sonraki eğim biraz zorluyor. Araçtan inip keşif yapıyoruz, bu iş olur diyoruz. Barış biraz yönün değiştirerek tekerleklerimizle oyduğumuz alandan uzaklaşınca bizler de biraz dışardan destek verince güçlü motor hakkını veriyor, geçişi tamamlayarak güzel bir yere varıyoruz. Gezinin bu kısmı açılan oturaklar ve hızlıca organize edilen ateş düzeneğiyle birlikte Gastronomik bir şölen havasına bürünüyor. Sucuklar, çaylar, meşrubatlar, elmalar hepsi harika. Çok eğleniyor, andan ve birlikteliğimizden zevk alıyoruz. Ateş üzerinde Armağan ağabeyimin maharetli elleriyle ürettiği ateş üstü kızartma çatalı ve Barış’ın isveç malı ateş üstü kızartma tasarımı bizi epey eğlendirdi, görünen o ki her ikisi de iyi iş görüyor. Gün batımı kızıllığı eşliğinde bazlama arası sucuklarımız bünyemizdeki yerlerini almaya başladıktan sonra ufaktan toplanıp yola koyulduk. Küplü köyünde Eskişehir’den dostları gördük, bir diğer trekking ekibi mola vermişti. Biz de durup bir çay içtik onlarla birlikte. Dönüş yolunda is kokan vucutlarımız ve genç neslin horultuları birbirine karıştı. Mutlu bir doğa etkinliği ardından sevgi dolu ruhumuzun çevremize yaydığı sıcakla evlerimize kavuştuk.
24 Ekim 2010
Armağan Başlı
Faruk Ildız
Fikret Uçar
Sabah 8:30 da Batıkent’ten haraket eden ekip Tandır mevkiine doğru yola koyuldu. Yol boyunca sararan yapraklar ve kızıllaşan meşelerin tadını çıkardıktan sonra Faruk ağabeyin araçını uygun bir yere çekerek yürüyüşümüze başladık. Yolda bir süre yürüdükten sonra maden çıkışının kamyonları biraz tadımızı kaçırmıştı ki biz de hemen orman içine girerek kendimizi kurtardık.
Renkler bir sonbahar senfonisi girişi gibiydi. Yavaş yavaş yükselen sarı ve kızıl renklerin tonları doğaya ve ortamın müziğine hakim olmaya başlamıştı. Yol boyunca gördüğmüz devasa mantarların dokularını inceledik, merakla bu güzel yapıyı fotoğrafladık. Sohbet ve doğanın tadını çıkardıktan sonra ilk mola noktamızda Faruk Ağabeyin filtre kahvesinin tadına vardık. Termosdan boşalttığımız kahvenin sıcak lezzeti doğanın kokusuyla karıştı. İçinde olduğumuz çevre ve benliğimize bir kez daha şükran duyduk. ynı yoldan geri dönerek tempolu bir yürüyüşle araçımıza vardığımızda bir sonraki turun planı kafamızı meşgul etmeye başlamıştı ile…
3 Ekim 2010
Armağan Başlı
Faruk Ildız
Levend Kılıç
Barış Sütken
Fikret Uçar
Sabah saat 8:30 da Batıkent’den yola çıktık. Önceden bir hedef belirlemesek de arabada hızlıca bir yöre belirledik… Rotamız Türkmendağı Eskişehir’in Güneybatısında bulunan bu dağ, zirvesi (1826 m.) Eskişehir sınırları içerisinde ama dağın batı yamaçları Kütahya il sınırları içerisinde bulunmakta . Bayat, Göcenoluk, Güllüdere, Salihler Sandıközü ve Lütfiye köyleri Türkmen Dağı eteklerinde bulunuyor. Geniş çam ormanlarıyla kaplı.
Yol boyunca gördüklerimiz güzel bir yürüyüş rotasının habercisiydi. Uygun bir çeşme kenarına arabayı çekip yürüyüşümüze başladık… Muazzam bir çam ormanı bizi karşıladı. Tırmanarak yürüyüşümüze devam ettik, yükseldikce bitki örtüsü değişti ve sarıçamlar kalem gibi derin maviye yöneldi. Kimi zaman bu doğal güzelliği, önümüzdeki senfonik şiiri tanamlayacak söz bulamadık… İlk molayı Türkmendağı gözetleme kulesi eteklerinde verdik. Yeni keşfedilen fırından börek ve çörekler (Barışı’ın Buluşu) ve Faruk ağabeyimin aromalı süzme kahvesiyle büyük panoramanın tadını çıkardık.
Ardından kule tırmanışı öncesi yöre hayvanlarından arta kalan alıçların tadına bakıp kuleye çıktık. Kule 1826 m. tüm yöreyi gören geniş bir panaromaya sahip. Kuvvekli bir rüzgar bizi karşıladı, kule görevlisi hepimizi görünce şaşırdı… Biraz soluklanıp soba başında ayazı atlattıktan sonra dönüşe geçtik. Molasız sıkı ve tempolu bir yürüyüşle kamp yerine ulaştık toplamda 13.4 kilometrelik anılarımıza kazınan harika bir yürüyüş oldu, dostluk ve sevginin gönlümüzde bıraktığı huzurla evlere yollandık…
“Anlıklar” şeklinde anılan bu defterler zerrelerinde selüloz ve prinçin yanısıra, keyif, hüzün, kalp ağrısı, emek, çile, zaman ve dostluk barındıran, yapanı dışında birine keyif verme iddiası olmayan, ana sütü gibi ak sayfaların zaman içinde renklenmiş dünyasını yansıtır. Grubumuzun elemanı Fikret’in bu çabası yolumuza çıkanlar tarafından pek anlam verilmese de zararsız bir alışkanlık olarak sürer gider…